"2013 Mayıs" ayında yazılan yazılar.

yazan Özlem Pehlivan

İlk köstebek pastamı Dr. Oetker in basitleştirilmiş hazır formatıyla denemiştim, bayılmıştık. Uzun süre sonra “tamamını neden kendim yapmayayım ki?” den yola çıktığımda ortaya çoook nefis bir şey çıktı.

İçini, dışını, yanını, yöresini değiştireceğim eylemlerim devam edecek 😉

 

Malzemeler:

Kek İçin:

2 yumurta

2 kahve fincanı şeker

1 kahve fincanı süt

1 kahve fincanı sıvıyağ

3 yemek kaşığı kakao

1 paket vanilya

1 tatlı kaşığı kabartma tozu

3,5 kahve fincanı un

 

Krema İçin:

3 su bardağı süt

1 çay bardağı şeker

3 yemek kaşığı un

2 yemek kaşığı nişasta

1 paket vanilya

 

İç dolgusu için muz

koste

 

Hazırlanışı:

Yumurta, şeker ve vanilyayı köpük köpük olana dek çırpın. Sıvıyağ ve sütü de ekleyerek çırpmaya devam edin. Un, kabartma tozu ve kakaoyu başka bir yerde karıştırın ve azar azar diğer sulu karışıma ilave edin, karıştırın.

Yağlı kağıt serilmiş yuvarlak kelepçeli bir kalıba aktarın. (Benim kullandığım kalıp 26 cm di ama sanki biraz yayvan oldu. 24 ya da 20 cm lik bir kalıbınız varsa onlarda denemenizi öneririm.) Önceden ısıtılmış 170 derece fırında  pişirin.

Keki fırına gönderdikten sonra krema hazırlığına başlamak gerek. Şeker, un ve  nişastayı karıştırıp, azar azar süt ilave edin, kısık ateşte koyulaşana dek pişirin. Muhallebi kıvamına geldiğinde ocaktan alın, vanilya ekleyin, karıştırıp soğuması için bir kenara alın. Kabuk tutmasını engellemek için, ara ara karıştırın.

Fırından çıkan kek tamamen soğuduğunda, yanlarında yaklaşık 1 cm kadar pay bırakarak dikkatlice orta kısmını çıkartın. Bu aşamada uygun bir tabaktan yardım almak işinizi kolaylaştırır. Şöyle ki; yanlarda boşluk bırakacak büyüklükte bir tabağı kekin üzerine kapatıp, tabağın sınırından tam tabana inmeden yuvarlak kesik atarsanız, orta kısmı yine tabana zarar vermeden, rahatlıkla boşaltabilirsiniz.

Oyarak oluşturduğunuz boşluğa, tabanı kaplayacak kadar (3-4 kaşık yeterli) krema koyun. Büyüklüğüne göre 2 ya da 3 e böldüğünüz muzları, orta kısımda boşluk kalmayacak şekilde yerleştirin. Kalan kremayı muzların üzerine dökün.

Ortadan çıkardığınız kek parçalarını rondodan geçirerek un haline getirin. Pastanın tüm yüzeyini kaplayın. Servisten önce 2-3 saat dolapta soğumasını sağlayın.

31 Mayıs 2013
3.529 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Çocukluğumdan bu yana vazgeçemediğim yemeklerden biri benim için patates kavurma. “Yemek değil, garnitür tarzı bir şey bu” derseniz çoook haksızlık etmiş olursunuz. Lezzeti ve doyuruculuğu bünyesinde barındıran, tek başına bir öğünü layıkıyla atlatmanızı sağlayan her şey bana göre yemektir.

Yok ille de garnitür şeklinde kullanmayı tercih ederseniz; et ve balık yemeklerinin yanına şiddetle tavsiye ederim. Ben en çok kahvaltıda seviyorum, o da aklınızda olsun hani 😉

“Bu kadar basit, bilinen bir tarifi neden verdin?” diyecek olanlara; yemek yapmak bilene kolay, ilk yemek yapmaya başladığınızda kaynaksızlıktan neler çektiğinizi, kitaplarda yazanların hep davet sofralarından bahsettiğini, günlük klasik yemekleri çevrenizde her kafadan farklı çıkan seslere göre öğrenene kadar neler çektiğinizi hatırlatırım 😉

 

Malzemeler:

5-6 orta boy patates

2 orta boy kuru soğan

1 yemek kaşığı domates salça

4-5 yemek kaşığı tereyağ veya sıvıyağ

1 tatlı kaşığı pulbiber

1 tatlı kaşığı tuz

1 tatlı kaşığı karabiber

maydanoz

kekik

 

Hazırlanışı:

Soyulmuş ve iri parçalara bölünmüş patatesi, üzerini 2 parmak kadar geçecek soğuk suya koyup, yumuşayana dek haşlayın. Pişirme işlemi sonunda kalmışsa suyunu süzerek beklemeye alın.

Piyazlık ya da yarım ay tabir edilen şekilde doğradığınız soğanı, karamelize olana dek yağda kavurun. Salçayı ekleyin, kokusu çıkana dek onu da kavurduktan sonra patatesleri ilave edin. Bir kaç tur çevirdikten sonra, baharatlarını tuzunu ve maydanozunu ekleyin. Karıştırıp ateşten alın.

* Baharat tamamen tercihe bağlı, hem çeşit hem ölçü olarak. Kendi damak tadıma göre yaptığımda; epeyce acı, bol maydanozu içine harmanlanmış ve kekiksiz olanı en makbulüdür.

** Maydanoz içine karıştırılmak istenmezse, servis tabağındayken üzerine serpilerek kullanılabilir ki; fotoğraftaki, maydanozu sevmeyen, “kekik olsun ama o da içinde değil, üzerinde olsun” diyen, evimin en büyük mızmız çocuğu için “ben bilmem, beyim bilir” formatında hazırlanmış ‘bey’ tabağı 🙂

25 Mayıs 2013
3.022 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Zamanın yaşam hızına yetemediği, bir koltukta bilmem kaç karpuz, marifet sayısına parmak yetişmez tariflerine uyan adam tam da bu işte. Kimin aklına gelir; kuafördeki kadını gözetleyip, gözlemleyip ondan hikayeler türetip sergi konusu yapmak allahaşkına?

Koskocaman kadınım, kendimi bildim bileli gittiğim o salonlardan bir sergi malzemesi çıkabilme ihtimali, ömrü hayatımda beynimin köşesinden geçmedi. Ki; akıllı kadınımdır, gözlemlerim iyidir, o salonlardaki hemcinslerimi izlemeyi, kuaförümden hiç tanımadığım bilmem kim hanımın “aaaaa” hikayesini dinlerken aldığım hazzı da inkar etmem hani. Ama sen gel erkek halinle, bugüne dek yeryüzünde yaşayan binler, ne bini milyon milyar kadının aklına bile gelmeyeni düşün, hayal et, bununla da yetinme gerçekleştir, hayata dök. Pes, cidden pes!

Fena mı, hiç de değil, şimdi o şehirde olsam “niye benim aklıma gelmez ki böyle şeyler?” kıskançlığımı üzerimden çıkarır, illa ki gider, yakından tek tek incelerdim ortaya çıkanları.

Geçenlerde, radyoda kitap okuma projesini okumuştum da bayılmıştım o fikrine de yine, bir taşla çok kuş misali; hem radyo dinlenebilirliğini arttırmak, hem kitap okuma alışkanlığında kıpırdanmalar yaratmak, hem de İstanbul’a arşivlik anı yatırımı yapmak, “babaaa büyüksün!”ü sonuna kadar hakeden nefis bir düşünce.

“Bugün de evde herkesin uyuduğu saatlerde,

birkaç kitap seslendirebilirim,

gecenin karanlığından çalarak.

O zaman “İstanbul dinler beni gözleri kapalı”,

siz de belki “İstanbul”u dinlersiniz büyüyünce o,

gözlerinizi kapatarak!

Kim bilir?”

şeklinde okurken kendinizden geçeceğiniz cümlelerin devamına, minicik kitap dinletileri eşliğinde  http://makinakafa.com adresinden ulaşabilirsiniz.

“Sadede gel, kim, ne, ne fotoğrafı, ne sergisi diyosun allahaşkına!” şeklinde bıt bıt yapıyorsun ya şu an, işte onu yapma, İstanbulda’ysan eğer azıcık hareket et, kalk yerinden ve bu acayip adamın, “Okan Bayülgen – Kadınlar ve Kuaförler” fotoğraf sergisine uğra bence, Kanyon AVM’de sergi, bu ay sonuna kadar da açık. Bu arada belki bana da bir iyilik yapar, keyifli olduğundan emin olduğum fotoğrafları da fotoğraflarsın ha?

“Bir kadının gözleri ile “Tamam oldu bu iş!” diye onayı verdiği an. Aynaya kaşla göz arasında fırlattığı “İyisin kızım!” mesajı. Aynadan seken, başka bir kadına ait mesajı yakalayan bir başka kadın. Sırasını bekleyenin diğer kadını süzen gözleri…”

21 Mayıs 2013
3.174 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Sıkça yaptığım, keyifli bir tarif bu. Üzerine çikolata sosu dökülmüş ve hafif ısıtılmışı, kahve eşliğinde en iyi gidenlerden. Dokusunu, tadını günlerce koruyabilmesi, hatta bekledikçe lezzetinin katmerlenmesi de cezbediciliğinde fazladan bir artı benim için.

Çoğunlukla süslemiyorum ama istenirse ganaj, çikolata, dondurma, krema gibi seçeneklerle farklı sunumlar yaratmak tabii ki mümkün 😉

 

Malzemeler:

1,5 su bardağı şeker

4 yumurta

150 gr.tereyağ

150 gr.bitter çikolata

2 yemek kaşığı kakao

1 paket vanilya

1 paket kabartma tozu

2 su bardağı un

1 su bardağı iri kırılmış ceviz

 

Hazırlanışı:

Oda sıcaklığında ve iri parçalara bölünmüş tereyağını, yine iri parçalar haline getirdiğiniz çikolatayla birlikte kısık ateşte eritin.

Bu arada karıştırma kabınızda yumurtaları şekerle birlikte kıvama gelene dek iyice çırpın.

Başka bir kapta, vanilya, kakao, un ve kabartma tozunu karıştırarak, kuru karışımı oluşturun.

Çikolatalı karışımı yumurtaya ekleyip çırpın. Kuru karışımınızı da ilave edin, karıştırın.

Son olarak cevizi ekleyerek karıştırın ve muffin kalıplarına 1-2 parmak boşluk kalacak şekilde paylaştırın.

Önceden ısıtılmış 180 derecede fırında, kabarıp çatlayana, kürdan testinden oluru alana dek pişirin.

* Üzerini süslemeyi düşlerseniz her zaman olduğu gibi; iyice soğuduklarından emin olduktan sonra yapmak gerektiği aklınızda bulunsun.

20 Mayıs 2013
2.793 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Sevmeyenine pek rastlanılamayacağı, klasikleşmiş tatların biri de sanırım köfte. 300’e yakın çeşidinin yapıldığını biliyorum güzel ülkemde. Herhangi bir standardı da yok bu yüzden, içine koyacağınız tek bir malzemeyle, adı da tadı da değişiyor.

Servis yaparken; kızartılmış köfteleri tepeleme doldurduğunuz tabağı, yanına yöresine herhangi bir eklenti yapmadan, hiç elleşmeden öylece koyun derim masaya, kimsenin gözü ekstraları görmeyeceğinden, boşuna yormayın kendinizi. Zira tabağa konulmuş, özenle süslenmiş köfteler, ekmek arasına tıkıştırılmış olanlardan daha albenili değildir hiçbir zaman. 😉

Haa unutmadan en makbulü, her zaman her şeyde olduğu gibi; anne elinden çıkmış olanı, “anne köftesi” dir tabii ki. 🙂

 

Malzemeler:

1 kg. dana kıyma

2 orta boy soğan

2 dilim bayat ekmek

1 demet maydanoz

1,5 tatlı kaşığı tuz

1 tatlı kaşığı karabiber

 

Hazırlanışı:

Maydanozu ve soğanı olabildiğince ince doğrayın. Tembellik edip, robotta çekmeyi hemen çıkarın aklınızdan, hem çok sulandırırsınız malzemenizi hem de lezzet illa ki etkilenir.

Tüm malzemeyi eklediğiniz kıymayı iyice yoğurun. Ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp, avuç içinizde yuvarlayıp hafif bastırarak köfte şekli verin. Üzerini kapatarak dolaba kaldırın, en az 3-4 saat, mümkünse 1 gün dinlendirin.

Kullanacağınız ızgara ya da tavayı sadece ilk kullanımda fırçayla yağlayın. Kısık ateşte, kendi yağlarında çevirerek kızartın.

koftee

* Köfte yapımında ölçü verilmez, verilse de tutturulamaz ya hani, aslında kıyma hariç bende de hepsi göz kararı her evde olduğu gibi. İşte o gözümün kararını ölçmeye, herkese uyacak bir standarda getirmeye çalıştım. Denedikçe, artısını – eksisini damak tadına göre ayarlamak mümkün.

** Kıyma mümkünse dananın döş kısmından ve 1 kez çekilmiş olmalı. Tercihe göre; kuzu ya da dana-kuzu karışım da kullanılabilir.

*** Pulbiber, kimyon gibi ilaveler yapılabilir.

**** Yumurta eklenebilir, eklenirse ekmek ölçüsü o oranda illa ki arttırılmalıdır.

**** Ailenin köfte ustası Funda Hala’mın tarifi de benimkiyle aynı, tek fark; o, bu tarife 100 gr. kadar böbrek yağı da ekliyor, lezzet inanılmaz katlanıyor, benden söylemesi 😉

18 Mayıs 2013
3.547 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Rusya, St.Petersburg şehrine özgü bir yemek olduğu, adını çarlık döneminde ihtişam içinde yaşayan Stroganoff ailesinden aldığı şeklinde bir rivayet olduğu gibi; yine aynı ailenin üyesi ünlü Rus diplomat Kont Pavel Alexandroviç Stroganoff, Fransa elçiliğindeki görevi döneminde bu yemeğe olan aşırı düşkünlüğünden dolayı isim babası olmuştur gibi ikinci bir söylenti daha mevcut.

Kokladığımız minik tarihin ardından, şık menülerde çokça rastlanan havalı adının içeriğine geçersek; ‘ille de uzun parmak şeklinde kesilmiş etin, mantarlı kremalı sosla buluşması’ şeklinde özetlenebilir.

Kızartılmış patates, pilav ya da makarna ve şarap eşliğinde keyiflidir 😉

 

Malzemeler:

1 kg.tavuk göğsü

2-3 yemek kaşığı sıvıyağ

1 büyük kavanoz mantar

1,5 tatlı kaşığı hardal

1 tatlı kaşığı tuz

1,5 çay kaşığı karabiber

400 ml. krema

 

Hazırlanışı:

Mantarları ince, tavukları uzun parmaklar halinde doğrayın. Harlı ateşe koyduğunuz sıvıyağda, sulanmasına izin vermeden etleri kavurun. Yumuşayıp pişmeye yüz tuttukları anda mantarları ilave edip, yine sulandırmadan karıştırarak kavurmaya devam edin.

Tuz, hardal, karabiber ve kremayı ekleyin. Krema kaynama noktasına geldikten 3-4 dk.sonra ateşten alın.

Hepsi bu kadar 🙂

17 Mayıs 2013
6.833 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Benim en sevdiğim sütlüdür kendileri, aşırı tutkun olduklarımda durma noktam yoktur ya hani; işte bu en fenası, en limitsizi…

Sütlaç da tıpkı helva gibi, sabır işidir. Hemen olsun bitsin derseniz, içine ekleyeceğiniz ekstra malzemelerle hızlandırabilirsiniz sürecini ama sabırla, uzunca pişirdiğinizle aynı lezzeti yakalayabilmeniz mümkün olmaz. Son derece basit görünen, kıvam ve lezzet açısından epey zahmet çektirenlerin başında gelir. Ama nefistir, hep yapılası, yenilesidir.

 

Malzemeler:

2,5 litre süt

1 su bardağından 1 parmak az pirinç

2,5 su bardağı şeker

 

Hazırlanışı:

Yıkanmış pirinçleri süte ekleyin ve kısık ateşte pişirmeye başlayın. Arada karıştırarak ağır ağır pişirin. Pirinçler pişip, sütle iyice kaynaşıp koyulaştığında şekeri ekleyin, kaynatmaya devam edin. Şekeri azar azar ekleyip, damak tadınıza göre arttırıp eksiltmenizde fayda var, ben çok tatlı severim sütlacı, o nedenle verdiğim ölçüden daha fazla kullanırım.

Rengi kırık beyaz-sarı arası olduysa ve yeterince koyulaşıp özleşmişse pişme süresini tamamlamış demektir. Servis kaplarınıza paylaştırıp, soğumasını bekleyebilir ve sonrasında dilediğiniz gibi süsleyebilirsiniz.

* Pirinci önceden suyla haşlayıp, pişme esnasında da pirinç unu ya da nişasta ekleyerek pişirme gibi yöntemler de mevcut. Hatta genelde hazırlanış şekli, verilen tarifler bu yönde olsa da, orjinal sütlaç tarifinde bunların yeri yoktur, kıvamı da tadı da bozar.

** Damla sakızına çok aşıksanız, ölüp bitiyorsanız eklenebilir, tercih etmediğim gibi önermiyorum da.

*** Biz böyle sütlü sütlü seviyoruz, kıvamını da şeker miktarı gibi tercihe göre ayarlamak mümkün.

16 Mayıs 2013
2.643 görüntüleme
Sarı Çerçeve - Hediyelik Çerçeveli Posterler

Arama

Özlem Pehlivan

12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...

Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...

Facebook Sayfası

Arşiv

tr_TRTurkish