Kalbimi Vatanıma Gömün
Kategori: Blog, Okumalı
Kalbimi Vatanıma Gömün

“Elinizdeki, neşeli bir kitap sayılmaz, ama tarihin bugüne uzayan bir yanı vardır ve belki de bu kitabı okuyanlar, geçmişte ne olduğunu öğrenmekle, kızılderilinin bugün ne olduğunu daha iyi anlayacaklardır. Amerikan mitinde kaba birtakım savaşçılar şeklinde basmakalıp bir biçime sokulan Kızılderililerin ağzından ince ve son derece akla yatkın sözlerin çıktığını görünce şaşıracaklardır…

Belki de, toprakla olan ilişkilerini büyük bir titizlikle koruyan bir halktan, toprak ile kendi aralarındaki ilişki hakkında biraz birşeyler öğreneceklerdir. Kızılderililer toprağın ve onun zenginliklerinin hayatla bir tutulması gerektiğini ve Amerika’nın bir cennet olduğunu çok iyi biliyorlardı; Doğu’dan gelen istilacıların niçin Kızılderililere ait herşeyin yanı sıra Amerika’nın kendisini de yok etmeye kararlı olduklarını anlayamadılar. Bu kitabın okurları, bugün Kızılderililerin yaşadıkları yerlerin yoksulluğunu, umutsuzluğunu ve sefaletini görme fırsatını bulurlarsa, bunun nedenlerini de gerçekten anlayabileceklerdir. ’O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üzerinde yığlı duran boğazlanmış kadınları ve çocukları, hala o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada, o kanlı çamurun içinde birşeyin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına gömüldüğünü görebiliyorum. Evet, bir halkın düşü öldü orada. Güzel bir düştü evet… Sonra bir ulusun umudu kırılıp paramparça oldu… Artık yeryüzünün merkezi yok, ölüp gitti kutsal ağaç.’ -Kara Geyik-

 

Evet, kitabın arka kapağında yazanlar bunlar. Kısaca kendi yorumumu katmam gerekirse, Dee Brown 1970 yılında yazdığı bu inceleme kitabıyla yalnızca usta bir tarihçi değil, iyi bir yazar olduğunu da ispatlıyor. “Kalbimi Vatanıma Gömün” bir Amerikalı’nın Kızılderililerle ilgili yazmış olduğu belgelere dayanan en gerçekçi kitap sayılıyor. 1860 – 1890 arası anlatılıyor kitapta.

Kızılderililere Indian’lar adını ilk veren Kristof Kolomb’tu, çünkü Hindistan’da olduğuna inanıyordu. Kolomb kızılderililerle ilgili İspanya Kraliçesine şöyle yazmış vakti zamanında: “Yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına majestelerin önünde ant içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar. Bu sözlerin hemen ardından gelenlerse ilginç: “Elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz.” Ve Kolomb’un 1492’de Amerika’ya ayak basmasının üzerinden on yıl bile geçmeden yüzbinlerce Kızılderili yokedildi.

1829’da kızılderililerin Keskin Bıçak adını taktığı Andrew Jackson Birleşik Devletler Başkanlığı görevine getirildi. Sınırdaki görevi sırasında Keskin Bıçak ve askerleri binlerce Cherokee’yi, Chicksaw’u, Choctow’u kılıçtan geçirdi.

Beyaz adamın savaşları, taşıdığı hastalıklar  ve viskilerden dolayı kızılderili nüfusu çok azaldı ama onları esas mahveden Kalıcı Kızılderili Sınırı (Reservation Areas) olmuştu. Kızılderililer Sınırı, devlete ait toprakların kızılderililer için bir kenara atılmasıydı. Amaçları Kızılderili topraklarını adım adım ele geçirmekti. Washington’daki siyasetçiler “Kalıcı Kızılderili Sınırı”nı haklı göstermek için “Kader Bildirisi”ni (Manifest Destiny) icat ettiler. Avrupalılar ve torunları kader tarafından bütün Amerika’yı egemenlikleri altına almaya zorunlu kılınmışlardı. Onlar üstün ırk olduklarına inanıyorlardı.

1890’da Yaralı Diz (Wounded Knee) adı verilen en büyük kıyımlardan Sioux katliamı kızılderililerin sembolik olarak özgürlüğünün sonu oldu. Amerikan Hükümeti orduyu kızılderililerin üstüne saldı ve Yaralı Diz’de bulunan 350 kadın, erkek ve çocuktan  yaklaşık 300’ü öldürüldü.

Kitapta yalnız Batı Amerika Kızılderilileri’nin tarihi değil, 49 ünlü şefin, kadınlarının ve savaşçılarının fotoğrafları, kızılderililerin kendine özgü dilleriyle yaptıkları tanıklıkları, şarkılar, silah zoruyla yokedilmiş bir ırkın bütün gelenekleri ve hayatı tümü belgelere dayandırılarak usta bir dille anlatılıyor. Kitabın ilk baskısı 1973 yılında E yayınları tarafından yayımlanmış. Ben yine E yayınlarından 1990 yılında çıkan ikinci baskısına yetişebildim. Eski bir kitap, epey zaman geçti okumamın üstünden,  okudukça onları neden bu kadar sevdiğimi, neden kendimden birşeyler bulduğumu anlamış, birçok bölümünde de kendimi tutamayıp ağlamıştım. Tarihle ilgilenenlere tavsiye edebileceğim etkileyici bir kitap…

18 Ağustos 2008
5.667 görüntüleme

Benzer Yazılar

Facebook Yorumları

5 Eski Yorum

  1. hakan ertekin

    tahminen 10-15 yıl önce okumuştum,acaba bu kitapla hiç ilgilenen olmuşmu diye düşünmüştüm bu kadar tanınmasından çok mutlu oldum emperyalizmi anlamanın onun tarihini iyi bilmekte geçtiğini düşünüyorum ve yerli direniş tarihini tam anlamak için önerim birde geronimonun hayatının okunmasıdır.

  2. Beni en çok etkileyen kitaplardan biridir gerçekten de, aynı düşüncelere ben de kapıldığım için sitemde tanıtımını yaptım ki; bilmeyenler bilsin, okumayanlar okusun 😉 Önerine de kesinlikle katılıyorum, teşekkürler…

  3. Aşağılık Amerikalıların sözde Ermeni soykırım tasarısı çıkarmaya zorladıdığı bugünlerde kimin kafatası yüzdüğünü gösteren, kimin soykırımcı olduğunu anlamamıza yardımcı olacak bir yapıt. Pişkin emperyalistlerin değeri kendinden menkul liberallikleri ve metalaşmış insan haklarına olan samimiyetsiz bağlılıkları ve soysuz tarihlerinin güzel bir belgesidir bu kitap.

  4. Biliyormusunuz Geronimo nun fotoğrafına baktığımda gözlerindeki acıyı ve sonucundaki nefreti görebiliyorum. Acaba benden başka gören varmıdır diyede düşünüyorum. Şimdiye kadar hiç böyle bir insana rasgelmedim. Günlük hayyatta ne kadar saçma işler peşinde koşuyoruz, durup bir ağacın yapraklarının rüzgarda şarkı söylediğini dinleyen kaç kişi var? Hayır yok çünkü ağaç onların gözünde sadece bir odun. Teknolojiden yoksun ilkel bir dünya hayal ediyorum, asıl o zaman uygar insanlar ortaya çıkacak. Herkes yemeğini kendi bulmalı gerekirse avlamalı ama yetiştirmemeli. Dünya gerektiği gibi kullanılırsa asla kaynaklar tükenmez. Herkes sadece yaşamak isteseydi insanlık bambaşka bir yerde olurdu şimdi. ama maalesefki insanlar yaşamak değil lüks içinde yaşamak hazır yemek rahat yaşam ister. Bir geyiği avlayamayan ve etini işleyip pişiremeyen bir insan onun etini yememeli. Zayıfları doğa eleyerek güçlüleri hayatta tutar ama insanların yaşam tarzı bu kuralı bozuyor. Neyse konuyu fazla dağıttım bunları anlamak için geronimo kafasıyla düşünmek gerekir…

  5. esref ve Tornado, herşeyi öyle güzel özetlemişsiniz ki; üzerine yorum yapmak yetersiz ve yersiz olacak, ağzınıza sağlık, teşekkürler…

Sarı Çerçeve - Hediyelik Çerçeveli Posterler

Arama

Özlem Pehlivan

12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...

Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...

Facebook Sayfası

Arşiv