
Zamanın yaşam hızına yetemediği, bir koltukta bilmem kaç karpuz, marifet sayısına parmak yetişmez tariflerine uyan adam tam da bu işte. Kimin aklına gelir; kuafördeki kadını gözetleyip, gözlemleyip ondan hikayeler türetip sergi konusu yapmak allahaşkına?
Koskocaman kadınım, kendimi bildim bileli gittiğim o salonlardan bir sergi malzemesi çıkabilme ihtimali, ömrü hayatımda beynimin köşesinden geçmedi. Ki; akıllı kadınımdır, gözlemlerim iyidir, o salonlardaki hemcinslerimi izlemeyi, kuaförümden hiç tanımadığım bilmem kim hanımın “aaaaa” hikayesini dinlerken aldığım hazzı da inkar etmem hani. Ama sen gel erkek halinle, bugüne dek yeryüzünde yaşayan binler, ne bini milyon milyar kadının aklına bile gelmeyeni düşün, hayal et, bununla da yetinme gerçekleştir, hayata dök. Pes, cidden pes!
Fena mı, hiç de değil, şimdi o şehirde olsam “niye benim aklıma gelmez ki böyle şeyler?” kıskançlığımı üzerimden çıkarır, illa ki gider, yakından tek tek incelerdim ortaya çıkanları.
Geçenlerde, radyoda kitap okuma projesini okumuştum da bayılmıştım o fikrine de yine, bir taşla çok kuş misali; hem radyo dinlenebilirliğini arttırmak, hem kitap okuma alışkanlığında kıpırdanmalar yaratmak, hem de İstanbul’a arşivlik anı yatırımı yapmak, “babaaa büyüksün!”ü sonuna kadar hakeden nefis bir düşünce.
“Bugün de evde herkesin uyuduğu saatlerde,
birkaç kitap seslendirebilirim,
gecenin karanlığından çalarak.
O zaman “İstanbul dinler beni gözleri kapalı”,
siz de belki “İstanbul”u dinlersiniz büyüyünce o,
gözlerinizi kapatarak!
Kim bilir?”
şeklinde okurken kendinizden geçeceğiniz cümlelerin devamına, minicik kitap dinletileri eşliğinde http://makinakafa.com adresinden ulaşabilirsiniz.
“Sadede gel, kim, ne, ne fotoğrafı, ne sergisi diyosun allahaşkına!” şeklinde bıt bıt yapıyorsun ya şu an, işte onu yapma, İstanbulda’ysan eğer azıcık hareket et, kalk yerinden ve bu acayip adamın, “Okan Bayülgen – Kadınlar ve Kuaförler” fotoğraf sergisine uğra bence, Kanyon AVM’de sergi, bu ay sonuna kadar da açık. Bu arada belki bana da bir iyilik yapar, keyifli olduğundan emin olduğum fotoğrafları da fotoğraflarsın ha?
“Bir kadının gözleri ile “Tamam oldu bu iş!” diye onayı verdiği an. Aynaya kaşla göz arasında fırlattığı “İyisin kızım!” mesajı. Aynadan seken, başka bir kadına ait mesajı yakalayan bir başka kadın. Sırasını bekleyenin diğer kadını süzen gözleri…”
Akşam yemeklerinden sonra yürüyüş yaptığımız günlerde, molayı Cumhuriyet Meydanı yakınındaki Kahve Rüyası

Geçtiğimiz günlerde sevgilimle Adrasan’da haftasonu kaçamağı yaptık. Herkesin tatil anlayışı farklı tabi, en canlı örneklerini de gördük bir kez daha. Eğer betonlaşmış, kirlenmiş, gürültülü şehir hayatından yorulduysanız, yükselen binaların arkasında güneşi kaybedenlerdenseniz, bozulmamış güzellikler arıyorsanız, kuş seslerini, ateş böceklerini özlediyseniz, sakinlik, huzur ve sessizlik istiyorsanız, yemyeşil bir manzaraya ve yeşilin bittiği yerde başlayan denize karşı uyumak ve uyanmak istiyorsanız, omuzlarınızdaki tüm yükleri, kafanızdaki tüm sorunları, iş sıkıntılarınızı, sonrasında daha güçlü bir siz olarak taşıyabilmek için geçici bir süreliğine bırakıp, kendinizi mutlu etmek için birşeyler yapmak istiyorsanız; Adrasan’dan daha iyisini bulamayacağınızın garantisini verebilirim.
Adrasan ya da yeni ismiyle Çavuşköy, portakal ve nar bahçeleri arasında doğanın tüm cömertliğini sunduğu, eski uygarlıkların günümüze uzanan kalıntılarıyla dopdolu bir yer. Torosların Akdenizle buluştuğu, zirveleri karlarla kaplı Beydağlarının yakınındaki Adrasan, 2 km.’lik kumsalıyla Antalya körfezinin batısındaki son liman. Tam bir balık cenneti, kıyıda olta sallayıp şansınızı deneyebileceğiniz gibi, kiralık teknelerle masmavi denize de açılabilirsiniz.
Biz Papirus Otel’de konakladık, çok güzel bir butik otel, tam bir aile işletmesi. Zamanımızın büyük bölümünü otelde geçirdik.
Çok güzel bir bahçeye sahip.
Sabahları hafif bir kahvaltı, akşamları lezzetli ev yemekleri var.
Hamaklara uzanıp dergilerimizi okumanın,
havuzunda yüzüp güneşlenmenin,
otelin ev sahiplerinden Balım’ın kendisiyle ilgilenmemiz için tüm sevimliliğiyle engelleme çalışmalarına rağmen, çıplak ayaklarla bastığımız çimenlerin üzerinde, tavla ve dart oynamanın keyfine doyamadık.
Havası Antalya’nın boğucu sıcağına göre mükemmel, akşamları hafiften üşüyüp üstünüze uzun birşeyler giyme ihtiyacı hissedebilirsiniz.
En keyifli bölümlerden birini neredeyse unutuyordum; öğle yemekleri… İlkinde seçimimizi denizin karşısına, ağaçların altına kurulmuş köşklerde gözleme, katmer, ayran ve üstüne bir demlik çaydan yana kullandık, tek kelimeyle mükemmeldi! Ertesi gün, ilerde denize karışan suda keyifle yüzen ördekleri izlerken, bugüne kadar yediklerimizin en iyisi olduğuna karar verdiğimiz sac kavurma yedik. Yolunuz düşerse, kesinlikle o eşsiz lezzetleri tatmanızı öneririm.

Arama
Özlem Pehlivan

12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...
Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...
Facebook Sayfası
Kategoriler
- Blog 89
- Boutique Cakes 36
- Recipes 135
- Atıştırma 68
- Balık 5
- Börek 12
- Çorba 2
- Et & Tavuk 20
- Hamur İşi 25
- İçecek 1
- Kahvaltı 27
- Kek & Kurabiye 17
- Kısa Kısa & Püf 1
- Makarna & Pilav 9
- Reçel & Turşu & Zeytin & Sos 10
- Salata & Meze 20
- Sebze 19
- Tatlı 25
- Yöresel & Dönemsel 12
- Zeytinyağlı 10