"kayısı" etiketiyle yazılan yazılar.

yazan Özlem Pehlivan

Bazı alışkanlıkların kullanılmaya kullanılmaya kaybolmaları ne fena. Hoşaf, şerbet, komposto nasıl güzel geleneklermiş, doğal yollardan hazmı kolaylaştıran, yanındaki yemeğe eşlik ederken her kaşıkta, yudumda o yemeğin de hakkını verdiren. Şimdilerde maalesef sadece Ramazan’a mahsuslarmış gibi, minnacık bir zaman dilimine sıkıştırır olduk, tarihin her sofrasının yıllanmış konuklarını. Yerlerini gönülsüzce asitli içeceklere bıraktılar çoktan, bir çok çocuk ne olduğunu bile bilmeden büyüyor ve bizler aktarmadıkça çok değil bir kaç nesil sonra tamamen unutulacaklar ne yazık ki.

Üzülmek fayda etmez, yapmak, yemek, yedirmek gerek diyerek başlayalım; hoşaf= hoş-ab yani; güzel su kelime anlamı. Sıkça kompostoyla karıştırıldığını düşünerek ayrımını da yapalım hemen; kuru meyvelerle yapılanı hoşaf, tazesiyle yapılanı kompostodur efenim. Sonradan dilimize giren komposto adı da; karıştırmak, birleştirmek kelime anlamına karşılık ‘kompoz’ kökünden gelir.

Sofralarda edindiği yerler kadar deyimlerde de sıkça rastlanır kendisine;

“Eşek hoşaftan ne anlar, suyunu içer danesi kalır!”

“Hoşaf gibi”

“Hoşafın yağı kesilmek” gibi…

İlki; bilgisiz, görgüsüz, ince, güzel şeylerin zevkine varamaz, değerini ölçemez, kadir kıymet bilmez insanlar için kullanılır. O caanım hoşafın içindeki danenin kıymetini anlayamayanlara da sıkı hoşafçılar tarafından keyifle telaffuz edilir. 😀

İkincisi malum; aşırı yorgunluk ifadesidir.

Sonuncusu; söyleyecek söz, verecek karşılık veya yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşme, utanma durumlarında dillendirilir.Nereden çıkmış sorularına cevaben şöyle de bir rivayeti var: Genellikle yanyana yenen pilav ve hoşaf, herkesin ayrı tabağının olmadığı zamanlarda ortak kullanılacak kocaman birer tabakla sofraya konur, ve yanlarında herkese ikişer tane kaşık verilirmiş, ikisi ayrı ayrı kaşıklarla yensin diye. Görgüsü azıcık kıt olanlar ya da bu adeti bilirken dalgınlıkla ikisini aynı kaşıkla yiyenler, pilavın yağını hoşafa bulaştırır ve üstünün yağlı yağlı görünmesine neden olurlarmış. Bu durum sofra adabına göre ayıp kabul edilir, sebep olan da durumun kendi ayıbını ortaya çıkardığını düşünüp utanır, mahcup olurmuş.

Her 3 durumun da uzağında kalmayı dilerken ve hazır Ramazan tam da sıcaklara denk gelmişken fırsatı değerlendirmek gerek bolca 😉

 

Malzemeler:

1,5 çay bardağı kuru üzüm

1,5 su bardağı kuru kayısı

1,5 su bardağı şeker

1,5 litre su

badem

 

Hazırlanışı:

Yıkadıktan sonra ikiye veya dörde böldüğünüz kayısıları bir kaba, üzümleri başka bir kaba koyun, üstlerini epey geçecek kadar suyla ıslatın. 2-3 saat kadar bekletin. Hiç ıslatmadan, bekletmeden de yapabilirsiniz elbette ama bulanık olmasın, duru, berrak olsun, meyveler tane tane salınsınlar içinde derseniz, kesinlikle suda bekletmenizi öneririm.

Bekleme süresi sonunda içinde bulundukları suyu süzün ve kayısıya gerek yok ama üzümü elinizle karıştırarak birkaç tur daha yıkayın.

Şeker ve suyu bir tencerede şeker iyice eriyene dek kaynatın. Kayısı ve üzümü ekleyin, 15-20 dakika daha kısık ateşte kaynatın. Bu süre sonunda her ikisi de şişmiş, yumuşamış ve yenebilecek kıvama gelmiş olacaklardır. Meyvelerle kaynama aşamasında şekerini kontrol edin, damak tadınıza göre ayarlayın. Yazdığım ölçü bana yetmiyor mesela, tadı tam hoşaf gibi olsun istiyoruz, öyle seviyoruz biz, arttırıp eksiltmek tercihinize kalmış yani.

Süre sonunda ocaktan alın, oda sıcaklığına gelene kadar bekletip buzdolabına kaldırın. Servis öncesi üzerine bütün veya ikiye bölünmüş badem serpiştirin ve olabildiğince soğuk servis yapın.

31 Temmuz 2013
3.507 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Çok kalorili biliyorum ama çooook lezzetli yahu! Güzel olan tüm yiyeceklerde var zaten bu ters orantı. Koskocaman yılda sadece küçücük, ufacık, minicik bir zamandan ibaret olan aşure ayını, hiiiç öyle kalori hesabıyla falan geçiremem anacım, “bu ay, bana her gün bayram” şeklinde pek mutlu, pek mesudum 🙂

Her yıl sözünü verip de bir türlü yazamadığım, şahsıma münhasır tarifimi hemen verip, fotoğraf olarak yukarıda, canlı canlı karşımda salınıp duran şu minicik(!) porsiyonu lüpletmek üzere kaçıyorum 😀

Gönül rahatlığıyla yapınız, yediriniz, övgüleri dinlerken de arkanıza yaslanıp gerim gerim gerininiz, afiyet olsuuun 😉

 

Malzemeler:

1 kg.aşurelik buğday (Duru marka şiddetle önerimdir)

2 su bardağı kuru fasulye

2 su bardağı nohut

11 su bardağı toz şeker

2 su bardağı süt

2 su bardağı çekirdeksiz kuru üzüm

3 çorba kaşığı kuş üzümü

300 gr.kuru incir (leblebi büyüklüğünde doğranmış)

300 gr.kuru kayısı (leblebi büyüklüğünde doğranmış)

250 gr.fındık (ortadan ikiye ayrılmış)

250 gr.tuzsuz fıstık (kabukları ayıklanmış, ortadan ikiye ayrılmış)

250 gr.soyulmuş, ortadan ikiye ayrılmış badem (kaynamış suda bekletirseniz soymak, çocuk oyuncağıdır 😉 )

250 gr.soyulmuş, 3-4 parçaya ayrılmış ceviz (kaynamış suda bekletme burada da geçerli 🙂 )

50-60 gr.dolmalık fıstık

8-10 karanfil

2 portakalın kabuğu(minik minik doğranmış ya da rendelenmiş)

1 iri nar

3-4 çorba kaşığı susam

2-3 çorba kaşığı çörekotu

su

 

Hazırlanışı:

Aşure pişirmeyi planladığınız günün öncesindeki akşam, buğday, fasulye, nohut ve üzümleri ayrı ayrı kaplarda ıslatın.

Sabah ilk iş, akşamdan ıslatıldığı için kocaman kocaman şişen nohutu ve fasulyeyi ayrı ayrı kaplarda yumuşayana dek haşlamak. Dilerseniz bu işlemi bir gün önceden de yapıp, aşure sabahı hengamesini biraz olsun rahatlatabilirsiniz.

Benim sırf aşure ve reçel yapımı için aldığım devasa bir tencerem var, malzeme çok olduğundan mümkün olan en büyük tencereyi kullanmakta yarar var. İşte o evdeki en büyük tencerenize buğdayı yıkayıp, karanfilleri de ekleyerek (varsa ince bir tülbent ya da benzeri bir şeyin içinde, değilse sayısını aklınızda tutarak direkt içine) üstünü bir karış geçecek kadar su ilavesiyle pişirme işlemine başlayın.

Tencerenin kapağı kapalı olsun, arada bir buğdayın üstünde biriken köpükleri delikli kepçeyle temizleyerek, buğdaylar ezilene dek pişirin. Buğdayın pişmesini beklerken tüm doğranacakları, ayıklanacakları halledin ki; son anda sıkışıklık olmasın.

Yeterli kıvama gelen buğdaya nohut ve fasulyeyi ekleyin, arada karıştırarak 3-4 taşım kaynatın.

Islatma suyunu süzdüğünüz üzümleri, incir, kayısı, portakal kabuğu ve 2 su bardağı kadar sütü (renginin kararmamasına yardımcı ve ekstra lezzet unsuru) ekleyip, 2-3 taşım daha kaynatın.

Şeker, badem, dolmalık fıstık, ceviz, susam ve çörekotunu da eklediğinizde son pişirme süresine girmiş olacaksınız.

Kayısı ve incirlerin şişmiş, dolayısıyla pişmiş olmaları, aşurenin de pişme sürecini tamamladığına işarettir. Tüm bu süreç boyunca, ilk eklenen su epey çekilmiş olacağından, kepçe kolay çevrilebilecek kıvamda olması şartıyla, (çorba kıvamına yakın) sıcak su, tadı az bulunursa şeker eklenebilir.

Benim gibi “tam kıvamında olsun, ben aşureyi aşure gibi severim” derseniz; altını kapatmadan önce tadına bakmanızı, boğazınızı hafifçe yalayarak, yakarak geçecek kıvamda değilse, o kıvama dek şeker ekleyip karıştırarak, bir taşım daha kaynatmanızı öneririm. Malum; aşure soğudukça suyu da şekeri de çekilir.

Altını kapattıktan sonra içindeki karanfilleri çıkarın, fındık, fıstığını da ekleyip karıştırın.

Servis tabaklarına koyup, ilk sıcaklığı çıktıktan sonra, üzerini nar ve tarçınla süsleyin. (Çok sıcakken yapılan her türlü süsleme, dibe çöker malum.;))

* Bu ölçüler, kaselerle 10-15 komşuya dağıtıldıktan sonra, 3 büyük yuvarlak salata kasesi dolusu size kalacak aşureye denk geliyor, ona göre eksiltip arttırabilirsiniz.

*** Kayısı, incir, fındık, fıstık, badem, ceviz ölçülerini yaklaşık verdim, ben yazdıklarımdan daha fazlasını kullanıyorum, tercihe bağlı arttırılıp, eksiltilebilir.

*** Çoğunlukla yapıldığı gibi; badem, ceviz, fındık, fıstık ve dolmalık fıstığı içine atmayıp, hepsini narla birlikte üst süslemede kullanabilirsiniz. Benim hepsini içine atmamdaki sebep; herkesin en çok sevdiği çerez kısmının ilk porsiyonlarda bolca kullanılıp, sonlara doğru az çerezli ya da çerezsiz yenmesindense tadı sabitleyerek, sonuna kadar aynı hazla tüketilmesini sağlamak 😉

Başta dediğim gibi; bu, benim şahsıma münhasır, lezzet ve beğeni garantili tarifim, ekleme-çıkarma yapmak tamamen damak tadınıza kalmış 😉

Aşure beni bekler, Özlem kaçar 🙂 🙂

 

11 Aralık 2011
3.521 görüntüleme
Sarı Çerçeve - Hediyelik Çerçeveli Posterler

Arama

Özlem Pehlivan

12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...

Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...

Facebook Sayfası

Arşiv

tr_TRTurkish