"2008 Ağustos" ayında yazılan yazılar.

yazan Özlem Pehlivan

Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi
Azgın bir hayvan döver gibi
O gün çalışıyorum

Sonra bir de bakıyorsun ki
Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü
Sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün

Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün
Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet
Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Yine her seferki gibi haksızım
Sebep yok olması da imkansız
Bu yaptığım iş ayıp, rezalet
Fakat elimde değil
Seni kıskanıyorum…

Nazım HİKMET

07 Ağustos 2008
2.857 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Hani bazı sabahlar içiniz kıpır kıpır uyanırsınız. Çok değişik şeyler görmüşsünüzdür rüyanızda. Hemen birilerini bulup, gördüğünüz şeyi anlatmak istersiniz. Belki de rüyanızda birini görmüşsünüzdür ve arar gördüklerinizi anlatmak istersiniz. Neyse birileri bulunur ve anlatılmaya başlanır. Ağzınızdan çıkanlar bırakın karşınızdakini, sizi bile heyecanlandırmaz.

O hayali kelimelere dökmek anlamsız gelir ve vazgeçersiniz paylaşmaktan, çünkü hiçbir iletişim aracı heyecanınızı paylaşmaya yetmeyecektir.

Duyabileceğiniz en iyi gitar sololarından birine sahip olan Comfortably Numb‘da böyle bir şarkı. Dinlediğiniz andaki ruh halinize göre kabusunuz ya da en güzel anınız olabilir. Her dinledikten sonra içinizi bir titreme alır fakat hissettiklerinizi tanımlamakta sözcükler yetersiz kalır. Yapabileceğiniz tek şey; içinizdekini hissetmesini istediğiniz insanı yanınıza alıp şarkıyı beraber dinlemektir…

İnsanı rahatlatan, hüzünlendiren, haz veren, başka yerlere götürebilen, bu duyguların hepsini birarada barındırdığı için de çok özel bir Pink Floyd şarkısı…

hello.
is there anybody in there?
just nod if you can hear me.
is there anyone home?

come on, now.
i hear you’re feeling down.
well i can ease your pain,
get you on your feet again.

relax.
i need some information first.
just the basic facts:
can you show me where it hurts?

there is no pain, you are receding.
a distant ship’s smoke on the horizon.
you are only coming through in waves.
your lips move but i can’t hear what you’re sayin’.
when i was a child i had a fever.
my hands felt just like two balloons.
now i got that feeling once again.
i can’t explain, you would not understand.
this is not how i am.
i have become comfortably numb.

ok.
just a little pinprick.
there’ll be no more –aaaaaahhhhh!
but you may feel a little sick.

can you stand up?
i do believe it’s working. good.
that’ll keep you going for the show.
come on it’s time to go.

there is no pain, you are receding.
a distant ship’s smoke on the horizon.
you are only coming through in waves.
your lips move but i can’t hear what you’re sayin’.
when i was a child i caught a fleeting glimpse,
out of the corner of my eye.
i turned to look but it was gone.
i cannot put my finger on it now.
the child is grown, the dream is gone.
i have become comfortably numb.

———————————————

merhaba,
içeride kimse var mı?
yalnızca başını salla beni duyabiliyorsan
evde kimse var mı?
hadi ama,
duyuyorum kendini kötü hissettiğini
yatıştırabilirim acını
ve ayağa kalkmanı sağlıyabilirim senin
gevşe
biraz bilgiye ihtiyacım var önce
yalnızca temel şeyler
gösterebilir misin bana neresinin acıdığını?

azalttığın hiçbir acı yok
uzak bir geminin dumanı tütüyor ufukta
sen dalgaların içinden geçerek yaklaşıyorsun
dudakların kımıldıyor fakat duyamıyorum ne söylediğini
çocukken ateşlenmiştim bir gün
ellerim sanki balon gibiydiler
şimdi aynı duyguyu bir kez daha yaşıyorum
anlatamam, anlayamazsın da
ben normalde böyle değilim
şimdi keyifli bir uyuşukluk içindeyim

tamam
yalnızca bir iğne batması
artık kalmayacak hiç bir aaaaahhhhhhhhh
fakat kendini belki biraz hasta hissedebilirsin
ayağa kalkabilir misin?
sanırım etkisini gösteriyor, iyi
bu senin gösteriyi sürdürmeni sağlayacak
hadi gitme zamanı

azalttığın hiçbir acı yok
uzak bir geminin dumanı tütüyor ufukta
sen dalgaların içinden geçerek yaklaşıyorsun
dudakların kımıldıyor fakat duyamıyorum ne söylediğini
çocukken bir şey ilişmişti gözümün ucuna
dönüp baktım fakat kaybolmuştu
tanımlayamıyorum şimdi onu
çocuk büyüdü
düş kayboldu

ve ben keyifli bir uyuşukluk içindeyim

07 Ağustos 2008
2.458 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu yanında bir mektupla hediye olarak Pers İmparatoru’na gönderir. Oyunla ilgili hiçbir açıklama bulunmayan mektubunda şöyle bir mesaj yazar:

‘Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. İşte hayat budur…’

Pers İmparatoru, dönemin en bilgili veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve karşılık olarak Hint İmparatoru’na hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister.

Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer. Daha sonra da 10 günde tavlayı icat eder ve imparatora sunar.

Pers İmparatoru’nun başveziri  Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan tavla oyunu, dünyanın en popüler oyunlarından biridir. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun, zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici…

Tavlanın 1 tane olması senenin birliğini

4 köşesi,  4 mevsimi

İçindeki karşılıklı altışar hane, 12 ayı

Pulların toplamı, ayın 30 gününü

Siyah-beyaz pullar, gece ve gündüzü

Karşılıklı onikişer hane, günün 24 saatini simgeler…

Pers İmparatoru, Hint İmparatoru’na satranca karşılık olmak üzere tasarlanan tavlayı gönderirken şöyle bir mesaj ekler:

‘Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha çok biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. Ama biraz da şans gerekir. İşte asıl hayat budur…  ‘

07 Ağustos 2008
2.556 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Vaktiyle, binlerce yılanın yaşadığı bir mağaraya yanlışlıkla giren bir adam, yılanlar tarafından padişahları Şahmeran’a götürülür. Şahmeran adama canını bağışlayacağını ancak kendisini misafir etmek zorunda olduğunu söyler. Yerini bilen birini serbest bırakarak kendi hayatını tehlikeye atmak istememektedir.

Şahmeran ona çok iyi davranır. Adam bir dediği iki edilmeden bütün ihtiyaçları sağlanarak yaşamakta, günlerinin büyük bölümünü Şahmeran’la sohbet ederek geçirmektedir. Ne kadar rahat da olsa, gerçek dünyadan uzak bir mağarada süren bu hayattan sıkılan adam, bir gün yeryüzüne dönmek için Şahmeran’dan izin ister.

Şahmeran adama güveninin tam olduğunu, yerini kimseye söylemeyeceğine inandığını belirterek gitmesine izin verir. Ancak kendisini gördüğü için vücudunun pul pul olacağını, bu yüzden vücudunu kimseye göstermemesi gerektiğini de tembih eder.

Yeryüzünde normal hayatına dönen adam, Şahmeran’ı gördüğünü hiç kimseye söylemez. Bu arada padişahın kızı hasta olmuş, tedavisi için bütün ülke seferber edilmiştir. Kızın iyileşmesini en çok isteyenlerden biri de vezirdir. Gerçek amacı kızla evlenip, oğlu olmayan padişahın yerine ülke yönetimini ele geçirmek olan vezir, bütün büyücüleri toplayarak, bu hastalığa çare bulmalarını ister. Büyücülerden birisi, Şahmeran’ın bulunup öldürülmesi ve vücudundan alınacak bazı parçaların kaynatılıp içirilmesi durumunda kızın iyi olacağını söyler. Şahmeran’ı bulabilmek için de vücudu pullu kişilerin aranması gerektiğini ekler. Vezir ülkedeki herkesi zorunlu olarak hamama götürüp soydurarak, Şahmeran’ı gören kişiyi bulur.

Adam, Şahmeran’ı öldüreceğini vaat ederek mağaraya gider. Şahmeran’a bütün gerçekleri anlattıktan sonra, ne yapması gerektiğini sorar. Şahmeran: “Ölümümün senin elinden olacağını zaten biliyordum” diyerek kendisini öldürmesini, ancak bunun gizli tutulmasını ister. Çünkü öldüğü duyulursa, dünyadaki bütün yılanlar, insanlardan öç almaya kalkacaklardır.

Daha sonra: “Kuyruğumun suyunu kaynat ve vezire içir ki; kısa zamanda ölsün. Gövdemin suyunu kaynat ve kıza içir ki; iyileşsin. Kafamın suyunu kaynat ve iç ki; Lokman Hekim olasın” diye ekler. Adam biraz da buruk bir şekilde bunları dinler. Şahmeran yılanlara, adamın misafiri olarak gideceğini, çok uzun yıllar dönmeyeceğini, kendisini merak etmemelerini söyler ve yeryüzüne çıkarlar. Adam Şahmeran’m dediklerini yapar. Vezir ölür, kız iyileşir, kendisi de Lokman Hekim olur…

KAYNAK: Yrd.Doç.Dr. Refıye Şenesen

Zülfü Livaneli efsaneyi, hem senaryosunu yazarak hem de yöneterek film haline getirmişti…

06 Ağustos 2008
4.241 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Atatürk’ün son 300 gününü ve ölümünün hikayesini anlatan Sarı Zeybek belgeseli, ilk kez 1993’ün Kasım ayında ekrana geldi.

Gördüğü ilgi üzerine birkaç ay içinde 3 kez daha yayımlandı. Ardından video kaset olarak piyasaya çıktı. Türkiye’de ilk kez bir belgesel, satış rekoru kırdı.

Kaset, yurdun dört bir yanında ilk ve orta dereceli okullarda eğitim filmi olarak gösterildi.

Sonra ödüller geldi. Sarı Zeybek, Hürriyet’in Kelebek eki tarafından 1993’ün En Başarılı Belgeseli seçildi ve daha bir çok yerden, bir çok ödül aldı.

Can Dündar’ın belgeselde yer verilemeyen ayrıntılarla zenginleştirdiği bu kitabında, Atatürk’ün hastalığının 1923’ten itibaren başlayan gelişimini, ‘ölümünde doktorların ihmali var mı? ‘ sorusunun yanıtını, tedaviye çocukça direnişinin ve son dönemdeki yalnızlığının öyküsünü, İnönü’yle kavgasının perde arkasını ve o, ölüm döşeğindeyken başlayan iktidar kavgasının bilinmeyen ayrıntılarını bulacaksınız.

Tamamını Oku

06 Ağustos 2008
4.228 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Antalya’da bir kaç alışveriş merkezi dışında henüz çok yaygın değil ama haşlanmış mısır sevenler için yeni bir tarz var; bardakta değişik soslarla hazırlanmış mısır.

Tadına bakıp beğendiyseniz ya da yemedim ama mısır severim derseniz, evde de çok kısa sürede hazırlayabileceğiniz, hatta misafirlerinize gönül rahatlığıyla ikram edebileceğiniz mısırın bu şeklini çok seveceksiniz…

Evde yapılmış, içine de biraz sevgi katılmışını dün akşam ilk kez yedim ve bayıldım!

Ellerine sağlık aşkım 🙂

Malzemeler:

Dondurulmuş mısır

Tereyağ

Karabiber

Pulbiber

Sarımsak tozu

Limon

Tuz

 

Hazırlanışı:

Mısırı haşlayın, suyunu süzdükten sonra soğutmadan karıştırma kabına alın.

Tereyağı ekleyip, mısırın sıcağıyla eriyene kadar karıştırın. Baharatlar ve limon suyunu ilave edin.

Sıcak sıcak servis yapın, hepsi bu kadar 🙂

* Hepsini ölçüsüz yazdım çünkü; kaç kişilik yapacaksanız kullanacağınız mısır miktarına göre ayarlamak gerekiyor. Eski usul, göz kararı yani.

** Baharatları zevkinize göre değiştirerek deneyebilir, arttırıp eksiltebilirsiniz.

Afiyet olsun 😉

06 Ağustos 2008
3.766 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Önceki akşam menümüzde sebzeli sac kavurma ve makarna salatası vardı…

Bir önceki günden yemeğim yoksa son derece hızlı hazırlanabilecek birşeyler yapmayı tercih ediyorum aslında ama etin pişme süresi malum, bu yemekte masaya oturmamız epey gecikti. Yine de beklediğimize değdi doğrusu 🙂

Malzemeler:

500 gr. kuzu eti

3 yeşil biber

3 kırmızı biber

3 domates

1 büyük kase mantar

2 soğan

2 diş sarımsak

lavaş ekmeği

tuz, karabiber

sıvıyağ

Hazırlanışı:

Eti kendi suyunda pişirdikten sonra sıvıyağda soteleyin. Üzerine ince kesilmiş mantar ilave ederek pişirmeye devam edin.

Sarımsak, soğan, yeşil biber ve kırmızı biber eklenip bir süre pişirildikten sonra,  son malzeme domatesi de diğerleriyle buluşturup tüm malzemeler piştikten sonra ocaktan alın. Her et yemeğinde olduğu gibi, baharatlarını ve tuzunu en son ekleyin.

Lavaş ekmeği ile beraber servis yapın.

Afiyet olsun…

05 Ağustos 2008
3.382 görüntüleme
Sarı Çerçeve - Hediyelik Çerçeveli Posterler

Arama

Özlem Pehlivan

12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...

Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...

Facebook Sayfası

Arşiv

tr_TRTurkish